NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
عَنْ مَالِكٍ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ ابْنِ عُمَرَ
أَنَّهُ
قَالَ كُنَّا
فِي زَمَنِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَبْتَاعُ
الطَّعَامَ
فَيَبْعَثُ عَلَيْنَا
مَنْ
يَأْمُرُنَا
بِانْتِقَالِهِ
مِنْ
الْمَكَانِ
الَّذِي
ابْتَعْنَاهُ
فِيهِ إِلَى
مَكَانٍ
سِوَاهُ
قَبْلَ أَنْ
نَبِيعَهُ
يَعْنِي جُزَافًا
İbn Ömer (r.a.)'in şöyle
dediği rivayet edilmiştir:
Biz Rasûhıllah (s.a.v.)
zamanında yiyecek maddesi satın alırdık. (O zaman) bize, malı satmadan önce
satın aldığımız yerden başka bir yer'e nakletmemizi emreden birisi
gönderilirdi. Yani (biz yiyecek maddesini) götürü usulüyle alırdık.
İzah:
Müslim, müsâkât; Nesâî,
buyu'; Mâlik, buyu'; Ahmed b. Hanbel, II, 311.
"Bize.....birisi
gönderilirdi" manasına gelen fiili Avnu'I-Ma'bûd'da meçhul olarak
harekelenmiş ve bunun doğru olduğuna işaret edilmiştir. Zürkânî ise Muvatta
Şerhi'nde bu fiili malum olarak şeklinde harekelemiştir. O zaman mana;
"Hz. Peygamber (s.a.v.) bize malı satmadan önce satın aldığımız yerden
başka bir yere nakletmemizi emreden birisini gönderirdi" şeklinde olur.
Aslında her iki mananın ifade ettikleri mefhum aynıdır. Aralarında sadece
ibare farklılığı vardır.
İbn Ömer'in haberi;
satın alman gıda maddesinin alındığı yerden başka bir yere nakledilmeden
satılamayacağına delâlet etmektedir. Buna göre gıda maddesinin kabzı (teslim
alınması), onu başka bir yere nakletmek suretiyle gerçekleşmektedir.
Hattâbî, malların kabzı
konusunda şu bilgiyi verir:
"Malların kabzı
(teslim alınması) malların cinsi ve insanların örfüne göre farklılık gösterir.
Bazıları müşterinin eline verilmekle, bazıları mal İle alıcının arasını
tahliye ile, bazıları bir yerden başka bir yere nakledilerek, bazıları da
ölçülerek kabzedilir. Bu keylî mallardan ölçekle satılanlarda olur. KeyIî
malların yere yığılmış yığının götürü usûlle satılması halinde ise kabz, o malı
başka bir yere nakletmekledir. Bir kimse ölçekle ölçerek zahire alsa ve sonra
onu birisine satmak istese, müşteri için tekrar ölçmelidir. Çünkü Hz. Nebi
(s.a.v.); bir satıcı, bir de alıcı için olmak üzere iki defa ölçülmedikçe
hububatın satılamayacağını beyan buyurmuştur.
İki defa ölçülmesini
şart koşanlar; Ebû Hanîfe ve arkadaşları, Şafiî, Ahmed, İshak, Hasenü'l-Basrî,
Muhammed b. Şîrîn ve Şa'bî'dir. Mâlik'e göre ise, eğer vadeli satarsa
mekruhtur. Ama peşin satarsa ikinci bir ölçüye lüzum yoktur, önceki Ölçü
kâfidir. Atâ'dan; ister peşin olsun ister vadeli, bir defa ölçmenin yeterli
olduğu rivayet edilmiştir."
Hattâbî, bu sözleri ile
hem satın alınan malların kabzına hem de keylî olanların ölçülmesine temas
etmiştir. Bu hadiste esas konu edilen kabz olduğu için bu konuda başka bir
nakil yapmak istiyoruz:
Şafiî âlimlerinden
Râfiî, Şerhu'l-Vecsz adındaki kitabında şöyle der:
"Eğer satılan mal;
ev ve tarla gibi taşınmayan mallardan ise onun kabzı, mal ile müşterinin
arasını tahliye etmek, ona tasarruf imkânı vermektir. Mal taşınır cinsten ise,
meşhur görüşe göre o malın başka bir yere taşınması ve nakledilmesi gerekir.
Ahmed b. Hanbel de bu görüştedir. İmam Mâlik ve Ebû Hanîfe'ye göre ise taşınmaz
mallarda olduğu gibi tahliye {müşterinin almasına imkân verme) kâfidir..."
Râfiî'nin kabz
konusunda Hanefîlere nisbet ettiği görüş, benzeri ifadelerle Hanefî fıkıh
kitaplarında da yer almaktadır. Bedâiu's-Sanâi'de, "Eğer keylî ve veznî
olan bir malı, ölçü ve tartı ile satar ve müşterinin almasına imkân verirse,
mal satıcının damâmndan çıkıp, alıcının damânına girer. Bunda ihtilâf
yoktur..." denilmektedir.
İbn Ömer; satabilmeleri
için başka bir yere nakletmeleri şart koşulan malın götürü yoluyla satın alınan
mal olduğuna işaret etmiştir. Cizâf, cüzâf veya mücâzefe denilen bu satış
şeklinde ölçü yoktur. Ortaya yığılmış olan mal toptan satılır. Bu satış
ittifakla caizdir. Ancak İmam Şafiî'den, bu .yolla satışın tenzîhen mekruh
olduğu şeklinde bir rivayet vardır. İmam Mâlik'den de; satıcı, malın mikdarını
bilmiyorsa o malın götürü usulüyle satılmasının caiz olmadığı tarzında bir
rivayet gelmiştir. Yalnız hububat kendi cinsî ile, Hanefîlere göre de götürü usulüyle
satılamaz. Çünkü bedellerden birisinin daha fazla olup ribâyı gerektirmesi
mümkündür.
Bu konuda
yazılanlardan; her malın kendine göre bir teslim alma şekli olduğunu ve bunun
insanların örfüne göre değişebileceğini anladık. Kabz sa-yılabilmesi için bir
yerden başka bir yere nakli gereken şey, götürü yoluyla satın alınan gıda
maddeleridir. Bu, tüm âlimler tarafından ittifakla kabul edilen bir şey
değildir.
Hanefîlere göre; bir
kimse bir mal satın alıp satıcıya içine doldurması için kap verse, satıcı da
doldursa bu kabz sayılır. Ama, "Sen benim aldığım kadarını ölç bir kenara
yığ" dese bu kabz sayılmaz. Yeni müşteri kabzetmiş sayılması için, malı ya
kendi evine veya anbarına aktarmış olmalı ya da kendisine ait bir kaba
doldurmalıdır.
Günümüz örfünde taşınmaz
malların kabzı, tapu tescili ile olmaktadır. Gerçi Hanefîlere göre; taşınmaz
malın satışı için kabza gerek yoktur. Ama sonunda anlaşmazlık çıkmaması,
istenilmeyen olaylara meydan verilmemesi için tapu tescilinden sonra satılması
daha uygundur. Ama tescil edilmeden satıldığı takdirde alışveriş dinen
sahihtir.